İlk ve Tek Selma Ergeç Blog'u :)

İlk ve Tek Selma Ergeç Blog'u :)

27 Ekim 2011 Perşembe

Muhteşem Yüzyıl dizisi ile adını iyice duyuran güzel oyuncu Selma Ergeç'in hakkında bilmediklerinizi bu röportajla öğreniceksiniz melişler


Paha biçilmez mücevherlerini ve şaşaalı kostümlerini çıkarıp saray ortamından uzaklaştığı ender günlerden birinde Selma Ergeç’le buluştum. Ve “Muhteşem Yüzyıl”ın Hatice Sultan’ına hakkında merak ettiğim ne varsa sordum.

10 yıldır ekranlardasınız. Selma Ergeç’in oyunculuğunu kanıtladığı film hangisi?
- Daha öyle bir film yok!
Çok büyük bir projenin içindesiniz. ıyi bir karakteri canlandırıyorsunuz. ınsanlar hep övüyordur şimdi sizi...
- Genelde bana ulaşan tepkiler, hep iyi tepkiler. Tabii kimse sizi kolunuzdan tutup da “Çok fenasın, çok kötüsün” demez. Gelen yorumlar çok ciddi bir filtreden geçmiş pozitif yorumlar oluyor.
Yakın çevreniz daha acımasız eleştiriyordur o zaman...
- Kardeşim beni çok eleştiriyor.
Ne diyor?
- Onu asla paylaşmam sizinle. O çok doğru, çok net ve acımasızca eleştirir. En çok onu dinlerim. Ama genel olarak eleştirilere çok fazla bakmamaya, bir şey okumamaya, duymamaya çalışıyorum. Çünkü ister istemez sağlıksız bir farkındalık yaratıyor sette. O yüzden biraz daha izole bir halde olmaya çalışıyorum.


HAKKIMDA ÇOK FAZLA ŞEY BİLİNSİN İSTEMEM
Bir de siz çok sessiz sakin bir şekilde gelip girdiniz hayatımıza. ıddialı bir söyleminiz hiç olmadı ama bilinen bir isimsiniz artık. Bu bir strateji miydi?
- Hayır. Bu tamamen benden kaynaklanan bir şey.
Çekingen misinizdir?
- Her zaman değil ama zaman zaman.
Fotoğraflarınızda hep kırılgan, hassas bakışlı bir kadın görüyorum. Gerçekte de o kadar kırılgan mısınız?
- Değilim aslında da fotoğraf çektirmeyi çok sevmiyorum ben.
Çok konuşmayı, poz vermeyi sevmiyorsunuz ama öyle bir işin içindesiniz ki bir anda herkese ulaşabiliyorsunuz ve hiç tanımadığınız insanlar sizi tanıyor. Nasıl bir iştir bu?
- Mümkün olduğu kadar hakkımda her şeyi bilmemelerini diliyorum. Çok fazla bir bilgi akışının çok farz olmadığını düşünüyorum. Fotoğraf çektirmeyi çok sevmediğim için de sanırım o anda öyle bakıyor oluyorum. Çünkü çok isteyerek yaptığım bir şey değil.
NE KADAR SEVİLDİĞİMİN PEK FARKINDA DEĞİLİM
Bir de çoğunluğun estetik ameliyatlarla ifadesini değiştirdiği bir dönemde sizin için “duru güzel” deniyor. ınsanların bunu söylemesi size ne hissettiriyor?
- İyi bir şey duymak, kötü bir şey duymaktan her zaman daha iyidir. “Duru güzel” de iyi bir şey herhalde. Günümüzde photoshop’tan sonra zaten iyice uçtuk. Basında yer alan kusursuz güzellikteki insanlar gerçekte yok! Ama bize bu dayatıldığı için inanıyoruz. “Sen bunu al, alırsan böyle olacak, şöyle olacak” deniyor. Sana bir hayat tarzı, kendini özel hissetme duygusu yaşatılıyor. Olmayan bir ihtiyacı yaratmak üzere inanılmaz kurnazlıkta bir çalışma var. Çok da işe yarıyor maalesef. Orada kullanılan gerçeküstü güzellik de bence çok sağlıklı bir imaj değil. O yüzden “Kusuru da var ama olsun o da iyi” denmesi iyi bir şey benim için.
Olduğunuz gibi görünürken bu kadar sevilmeniz, takdir edilmeniz herhalde en büyük mükafattır...
- Evet yani güzel bir şey tabii de ben o kadar sevildiğimin farkında olduğumu söyleyemem. Kendi gibi bir insanım işte ben.
Şu an röportaj yaptığımız için geriliyorsunuz, farkında mısınız?
- Tuhaf geliyor. Kendini anlat soruları, oyunculukla ilgili konuşmak... Bugün bir şey bildiğimi sanıyorum, yarın hiçbir şey bilmediğimi anlıyorum.
Ama zaten yaşamak böyle bir şey değil mi?
- Evet. O yüzden bununla ilgili ahkam kesmek bana çok beyhude geliyor. şu anki favori kelimem “beyhude”...
SETTE YAŞADIKLARIMIZ GERÇEKTEN MASAL GİBİ
Rol gereği de olsa saray ortamında saatler geçirmek nasıl bir şey?
- Alıştık artık. Çekimlere ilk başladığımızdan beri benim favori mekanım has bahçe. Ben en çok orayı seviyorum. Sete ilk girdiğimizde hepimiz çok etkilendik. Ama tabii her gün orada zaman geçirdiğimiz için gözümüz alıştı.
Peki ya o kostümlere, mücevherlere ne demeli?
- Kostüm giymek şu açıdan çok güzel; ne zaman öyle bir şey olabilir ki! Ne zaman böyle kıyafetler giyebilirsin? Yaşadıklarımız gerçekten masal gibi. Masal tanımı çok güzel bir kapı açtı kafamda. Öyle baktığınız zaman da çok hoş.
TIBBI ŞIMARIKLIĞIM YÜZÜNDEN BIRAKTIM
Bu arada bir de tıp eğitimi almışsınız. Oyunculuk yaptığınız şu 10 yılda “Keşke doktor olsaydım” dediğiniz oldu mu?
- Zaman zaman.
Hangi zamanlar?
- Ben tıbbı da çok severek okudum ve tamamen şımarıklıktan bıraktım. Benim babam çok iyi bir cerrah ama aslında şarkı söylemek istiyor. Durmadan Türk sanat müziği söylüyor. Sanırım ben de onun gibiyim. ıçinde bulunmak istediğim iki alan vardı. Biri tıp, diğeri oyunculuk. Ama oyunculuğu hiç meslek olarak görmedim. Yoksa ıngiltere’de kalıp orada başlardım oyunculuğa. O mantıklı kararı veremedim. Egoist yanımı bastırmak, başkaları için bir şeyler yapmak asıl tercihimdi. Gel gör ki öyle olmadı. Bazen bunun vicdan azabını çekiyorum. Üstelik tıp daha kolaydı oyunculuktan.
Bunu söylerken ciddi misiniz?
- Kesinlikle. Çok iyi yerlerde sağlam stajlar yapma imkanı verdiler bana. Çok zor anlar yaşadığım, hayatla ölümü bir arada gördüğüm acilde çalıştım. Asla oyunculuktaki kadar zorlanmadım. Ne kadar ironik bir durum!
Dönün o zaman doktorluğa, sizi tutan ne?
- Beni neyin tuttuğunu inan ki bilmiyorum. Onu çözdüğüm zaman arayacağım.
AİLEMLE AYNI DİZİDE OYNADIM
“Asi”de oynarken, annemle babamı Antakya’ya davet ettim. Almanya’dan geldiler. Kalabalık bir sahne çekiliyordu ve yardımcı oyuncu eksiğimiz vardı. Yönetmenimiz de rica etti “Acaba arkada dans ederler mi” diye. Sonra görüntü yönetmenimiz babamı çok iyi buldu. Yönetmenimiz de anneme bayıldı. Diyaloglu bir şey oynatmaya karar verdiler. Anneme doktor rolü verdiler, babama da nikah memuru. Çok komikti. Annem Alman, hâlâ Alman aksanı var ve çok zor bir cümle söylemesi gerekiyor. Onunla ezber yaptık. Sahnesi bittiğinde tüm setten alkış aldı. Babamsa rolünün etkisinden çıkamayan bir günlük oyuncu oldu! Akşam yemeğinde bile sahnesini düşünüyordu.
KÜÇÜKKEN BABAMA DELİ GÖZÜYLE BAKIYORDUM
Canlandırdığınız karakterlerden etkilenir misiniz?
- Etkilenmemek mümkün değil! Sadece küçük boyutta bile etkilenirsin. Masada duran şu fincan mesela... Onu görüyorum, gözümü kapatıyorum ve onu hayal ediyorum. Beyin bu iki algının arasındaki farkı algılayamıyor. O hayal şu anda baktığım ve gözümü kapatıp hayal ettiğim tasla aynı ve gerçek. Babam biz küçükken kahkahalarla gülerek meditasyon yapardı. Rol mü yapıyor, içinden gülmek mi geliyor bilemezdik! O zaman ona deli gözüyle bakıyorduk ama aslında bayağı akıllıymış adam! Gülmek gerçekten o anda bazı hormonları dengeliyor. Önce yalandan kahkaha atarsın, sonra o gerçek olur, kendini iyi hissedersin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder